THOUSANDS OF FREE BLOGGER TEMPLATES

14 Ocak 2010 Perşembe

Neco Üzerine Bir Konuşma

Ebru: Neco'nun (Necati Ilgıcıoğlu - Mantık) beyin damarları tıkanmış duydun mu?
Hande: Aaa! Biri ah etti herhalde...
Ebru: Neco'ya hangi terbiyesiz ah ettiyse...;
Hande: Négation'unu alsak işe yarar mı acaba?
Ebru: Biri négation alacaksa, bence o biz olmamalıyız. Yanlışlıkla implication falan alırız, herkes felç olur!
Hande: Cémantique mi Syntaxique mi?
Ebru: Asortique
Hande: Peki o zaman.

5 Ocak 2010 Salı

Dolunay 2

Karanlık... Uyan diyorum kendi kendime, bu bir rüya olmalı. Gözlerimi açıyorum. Karşımda hiç görmediğim Güneş'in ışıkları. Gözlerim kamaşıyor önce. Gözlerimi ovalarken bir ıslaklık hissediyorum. Bunlar gözyaşları...Dolunay'ımı hatırlıyorum o anda ve öldüğümü... Güneş'e dönüyorum, öfkeyle bağırıyorum. İçimi merak kaplıyor; acaba Dolunay'ım iyi mi?
Kafamı kaldırıyor ve etrafıma bakıyorum. Bir teknenin içerisindeyim. Deniz mavi çiçeklerle kaplı. Uzayda mavi çiçek bulamazsınız. Mavi çiçek çok nadir bulunan bir şeydir. Burası ise... tamamiyle mavi çiçeklerle kaplı. Dolunay'ımla bir konuşmamız geliyor aklıma. Sensiz mutlu olmam mavi çiçek açmak gibi bir şey... Neredeyse imkansız diyorum. Çiçeklere bakıyorum. Güzellikleri yok Dolunay'ımın ışığı olmadan. Işığın azalmaya başladığını farkediyorum. Karanlığın esiri olmaktan korkuyorum. Saatler geçtikçe uzaktan beyaz bir ışık görünüyor. Hemen tanıyorum onu. Bu Dolunay'ım... Hüzünlü gözlerle bakıyor bana. ''Artık hiç yanyana olamayacağız'' diyor. ''Neden?'' diye soruyorum. ''Yanıma gelmeyi dene'' diye cevaplıyor. Deniyorum, yapamıyorum. Artık uçamıyorum! 'Artık sadece Güneş izin verdiğinde görebilirsin beni'' diyor Dolunay'ım. ''Artık sen bir insansın...''