THOUSANDS OF FREE BLOGGER TEMPLATES

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Cosplay İzmir Convention IV

Yaptığımız saçmalıktı; ama yaptık. Efendim gençlik ateşi dedik koyulduk yollara. Haftasonu İzmir'de cosplay convention'ı vardı. Biz de Cuma akşamı çıktık yola. Baya eğlendik de aslında. Durun ben size gün gün anlatayım.

Cuma Gecesi: Yolculuk

Gece 12'de servis varmış Kadıköy'den. 8 kişilik bir ekip olarak buluştuk vaktinde. Lakin tek vaktinde olan şey bizdik sanırım. Sevgili Efe Tur'un servisi 15 dakika rötarlı geldi. Sadece servis olsa sorun değildi tabii ki. Neyse otobüsümüz yarım saat gecikme ile 1.30'da kalktı. İnsanlar hemencecik uyudular. Ben yine uykusuzdum. Yanımda tatlım, Barış'ım oturuyordu. Gece bir ara göbeğimi cimciklemeye başladı uykusunda. Baya güldüm. Kim bilir ne rüya görüyordu. :D
Sabah 6-7 sularında herkes uyanmaya başladı. İşte sabahın da verdiği zihin haliyle insanlar sorgulamaya başladılar. 'Abi biz neden İzmir'e gidiyoruz lan?' sorusu işte o zaman yer etti insanların beyinlerinde. Hatta 'neden cosplay yapıyoruz?'a kadar bile ilerledi. Neyse işte sabah 10 gibi falan vardık İzmir'e. Tabii ki yine Efe Tur'un servislerini bekledik. Ama bir şekilde ulaştık işte gideceğimiz yere.

Cumartesi: İstila ve Adrenalin

Sabah ölüyorduk yorgunluktan. Ama önce kebap yemeğe gittik. Çünkü, o yorgunluğun üstüne kebap yememiz gerekiyordu. Künefe de yiyecektik ama unuttuk. Neyse hep beraber gittik Yiğit'in evine. Yiğit çok kibar bir çocukmuş. Çok güzel ağırladı bizi. Ayrıca müzik zevki de oldukça kuvvetli. Ben bayılmak üzereydim uykusuzluktan. Herkes convention'a gitti. Biz Barış'la yattık uyuduk birkaç saat. Sevgilinin kollarında uyunan 2 saat nasıl dinlendirici siz biliyor musunuz? Biliyorsunuzdur elbet. Neden bilmeyesiniz. Konuyu dağıtmayayım da devam edeyim. Sonra akşamüstü gittik işte. Öyle bir uğradık çıktık. Cumartesi gecesinin önemli tarafı zaten convention sonrasıydı. Önce after party'ye gittik. Pek bir şey yoktu zaten orada. Oturduk birer içki içtik işte. Sonra yola koyulduk, daha az kalabalık bir mekan bulmak için. Gide gide Kipa'ya gittik. Herkes yemeklerini falan aldı işte. Teras varmış, oturduk oraya. Püfür püfür esiyordu mis gibi. Sohbet ettik falan. Sonra ilk kim gördü bilmiyorum ama gökyüzünde garip cisimler gördük. Ama baya UFO falandı onlar yani. Baya öyleydi. Ben diyeyim 40 siz deyin 50 tane ışık böyle düzenli bir şekilde ilerliyorlardı. Bazılarının kırmızı bazılarının mavi ışığı vardı. Mavi ışıklı olanlar arada kuvvetli ışık veriyordu. Hani tırsmadım desem yalan olur. Dedim yani insanlık tarihinde bir kere istila oluyor, ona da İzmir'de mi yakalanmak vardı. Neyse zaten önce Amerika'dan başlamaları gerekiyor. İstila falan olmadı gördüğünüz gibi.
Baktık uzaylı istilası olma ihtimali var. Ne yapsak dedik, lunaparka gitmeye karar verdik. Fazla bir atraksiyon yoktu lunaparkta. Biz de 4 kere falan çarpışan arabalara bindik. 10 kişi beraber oynayınca baya eğlenceli oluyor aslında. Videoya falan da çekildi, bir ara koyarım. Sonra bizimkiler gondola bindiler. İlkinde sorun yoktu da ikinci bindiklerinde pek hoş olmadılar. Biz korkanlar ise aşağıdan korkulu gözlerle izledik onları. Bir de hepimizin çişi vardı. Bu bilgiyi neden verdim bilmiyorum ama vardı.
Sonra aldık içkilerimizi tekelden, gittik Yiğitlere. Uzun sohbet başladı gruplar halinde. Biz içerde Barış, Ertunç, Yiğit falan takıldık. Konumuz genellikle Ertunç'un mor giymesiydi. Aslında fotoğraf çekmek vardı da ölüm fermanımı imzalamış olurdum muhtemelen. Sonra tam kafaya girdik işte. Tam yapmak istediğim şeyi yaptık. Gece yarısı 4'te elimizde içkilerimizle American Psycho izledik. Güzel bir kafaydı bence. Sabaha karşı da yattık uyuduk işte. Başka napıcaz?

Pazar: Cosplay ve LoL turnuvası

Pazar sabahı öğlene kadar uyuduk tabii. Sonra convention'a gittik. Barış ile çift cosplay'i yaptık. Steins; Gate'ten ben Makise, o da Okabe oldu. Pek de güzel oldu. Gerçi traş olması, saçını yapması falan baya vakit aldı tatlımın. Gittik convention'a. Önce bir güzel Mow oynadık. Üzerinde inekler olan saçma ve eğlenceli bir kart oyunu kendisi. Kaybedenin de 'üzgün bir ineğin taklidini yapan çiftçi taklidi' yapması gerekiyor. Dedim ya saçma. Fakat eğlenceliydi. Bir süre onu oynadıktan sonra LoL turnuvasına kaydolduk. Amacımız öyle random bir takım kurup trolllemekti. Bizi nedense yarı finale aldılar hemen. İşimize geldi tabii. Sonra yarı finalde karşılacağımız takım gelmedi. Böylece hükmen galip olup finale çıkma hakkı kazandık. Daha da güzeli, okulun bilgisayar laboratuvarının kapanması gerekiyormuş. Bu yüzden turnuvayı iptal ettiler. Finale kalan iki takımı da şampiyon yaptılar. Kısaca tek bir maç bile yapmadan turnuva şampiyonu olduk.
En son olayımız ise yine otobüse yetişme macerasıydı. Kıyafetlerimizi çıkarıp fırladık yola. Taksiyle falan yetiştik servise. Hatta Efe Tur olduğu için 15 dakika da bekledik. Bu arada tatlıma gittik kokoreç falan aldık. Bak karnım da aç canım çekti şimdi. Öhöm, neyse. Geldi servisimiz gittik otogara işte. Sonrası bildiğiniz yolculuk. Uykum geldi çok başımdan atmaya çalışıyorum işte. Haydi nite nite size.

Unutmadan bir de fotoğraf koyayım tatlı mad scientist'im ile. :)







20 Ağustos 2012 Pazartesi

Jelibon

Benimle hayallerimi gerçekleştiren, alıp beni götüren bir yerlere ve canım jelibon çekti diye jelibon alıp gelen bir erkek. Tek istediğim oymuş meğer.

8 Mayıs 2012 Salı

Bana Sessiz Hüzün Getirin, En Sevdiğimden.

Hayatımın bu evresinde yine korku beni ele geçirmiş durumda. Yine korkuyorum. Okulumdan, çevremden ve daha önemlisi kendimden. Stres doluyum bu aralar. Geceleri uyumakta zorlanıyorum. Okul beni aşırı derecede zorluyor. Sürekli ama sürekli ders çalışmam gerek. Yapamıyorum ama bu çektiğim vicdan azabını azaltmıyor. Geceleri sorumluluktan uyuyamamaktan korkuyorum. Ayrıca bu haftalarda yine MR çektirmem gerek. Sorun olmadığını düşünsem de hem MR'a girmekten hem sonuçlarından korkuyorum. Bazı şeylere zamanla alışılırmış, bazıları da zamanla sıkarmış. MR öyle bir şey işte. Yani ikincisi gibi. 6 ayda bir girince hiçbir esprisi kalmıyor. Daha kötüsü ise tümörümün büyümüş olma ihtimali. Gerçi öyle hissetmiyorum ama belli olmaz. Yine de işte o kadar sorumluluğun arasında ben en az 3-5 günümü hastanede harcayacağım. Unutmadan bir de yeterince işim yokmuş gibi çalışmaya da başladım. Staj yapıyorum. Çok ağır bir iş değil ama bu kadar işin arasında açıkcası koyuyor. İşte ben böyle delirmek üzereyken, bu şarkı geliyor karşıma.
Ne olduğunu bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Ama bu şarkı bana derinlerde bir yerlerde dokunuyor. Bütün stresimi götürüyor ve beni bir çeşit huzura kavuşturuyor. Ama nasıl oluyorsa işte aynı zamanda mideme de bir taş koyuyor. Değişik bir hüzün var içimde. Hani şu rahatsız etmeyen türden. Bu şarkı benim için şey gibi: Hani gerçekten sıçtığını bilirsin ya. Böyle yüzleşirsin gerçekle. Yolunda gitmiyordur işler. İşte bunu anladığın anda içine saçma bir huzur gelir. Hala içinde gerçeğin hüznünü taşırsın. Ama eskisi kadar rahatsız etmez artık. Bu şarkı da tam böyle işte.
Bu şarkının bana bir katkısı daha var; yazma isteğim. Beni eskiden beri okuyan birkaç sadık okuyucum var. Onlar bilirler işte ne zamandır yazamadığımı. Gerçi benim yazmaya başlamam pek hayrı alamet değildir ya o da ayrı konu.
Neyse sabahın köründe dersim var benim. Şimdi güzel bir uyku çekme vakti.

Sonradan ekleme: Bu 100. blog yazımmış bu arada. Pek manalı olmadı mı? Neyse güç sizinle olsun falan.