THOUSANDS OF FREE BLOGGER TEMPLATES

26 Temmuz 2009 Pazar

Disneyland 2

Evet, Disneyland'e gitmiş bulunmaktayım. Fazlasıyla yoruldum ama son derece de eğlendim. En başından başlıyorum günümü anlatmaya:
Sabah 9.30 buluştuk Nesliler ile, bindik metromuza. Saat 11 gibi Disneyland'e ulaştık. Lakin dış hatlar olduğu için bizim Navigolarımız geçerli değildi. Bu yüzden bilet almalıydık. Ama nasıl olsa çıkıyoruz diye aradan kaynadık, bilet almadık.
Daha önce bize sabahları stüdyo tarafı boş olur demişlerdi. Bu yüzden ilk olarak stüdyo tarafına gittik. İşte ilk atraksiyonumuz burda başlıyor. Aslında ben direk size nelere bindiğimizi anlatayım...

The Hollywood Tower Hotel
Sanırım en eğlendiklerimden biriydi. Yaklaşık bir yarım saat beklemeden sonra içeri girebildik. İçerisi son derece karanlık ve ürkütücüydü. Hiçbir detay atlanmamıştı. Bizi bir odaya aldılar. Kapılar ve ışıklar kapandı. Sonra bir televizyon açıldı ve bize buranın hikayesini anlattı. Buradaki asansör vasıtasıyla 4. boyuta geçilebiliyordu. Sonra bu meşhur asansöre bindik. Oturduk, kemerlerimizi bağladık ve korkuyla olucakları beklemeye başladık. Yukarı doğru çıkmaya başladık. Heyecan artıyordu. Bir kapı açıldı. Lazer oyunları olduğunu tahmin ettimiz bir şekilde ruhlar çıktı ortaya. Bizi çağırdılar yanlarına. Sonra kapı kapandı ve düşmeye başladık! Asansör düşüyordu! Hepimiz koltuklardan havalanmaya başladık ama kemerlerimiz bizi tutuyordu. Sanırım hayatım boyunca atmadığım kadar çığlık attım. Ama yine de inanılmaz eğlenceliydi.


Crush's Coaster

Aslında bu ilk bindiğimizde korkunç görünmüyordu... 1.5 saat kadar beklemeden sonra girmeyi başardık içeri. Kaplumbağaların sırtına biniyorsun. Ve tam binerken benim ayağıma kramp girdi! Bu yüzden çok fazla zevk alamadım. Ama döne döne gidiyorsun. Ve sanırım ters dönmeye yaklaşıyorsun içindeyken. Sanırım diyorum çünkü içerisi full karanlık ve nereye gittiğini göremiyorsun. O kadar hızlı giderken neler olduğunu anlamak zor.

Şimdilik bu kadar... Kahvaltı etmeliyim... Ama devamı gelecek...


24 Temmuz 2009 Cuma

Disneyland

Evet, sonunda Paris'e geldiğimden beri beklediğim şey olmak üzere... Birazdan Disneyland'e gideceğim!!! Star Wars turuna sanırım 17 kere bineceğim... Hatta her şeye 17 kere bineceğim! evet, döndüğümde nasıl geçtiğini anlatırım...

Gitmeme 5 gün kaldı ve ben ilk defa, şu birkaç günde Paris'ten zevk aldım. Özellikle dün gerçekten eğlence anlayışımı doyurabilecek aktivitelerde bulundum... Ne mi yaptık? Önce bir jazz bara gittik. İnsanlar dans ediyordu. Aksel'im yanımda yoktu ama dans etmek için... Anyway, insanlar dans ediyordu. Ve dans edenlerin bazıları 70 yaşında dedelerdi. O kadar tatlıydılar ki dans ederken... Onları izlerken hep onlar gibi olmayı hayal ettim. 60-70 yaşındayken sevdiğimle eğleniyorum... Çok güzel değil mi?

Sonra Nesli bizi bir yere götürdü. Açık mekan, park gibi bir yer. Müzik çalıyor ve insanlar dans ediyor. Ama insanlar dans ediyor dediysem; öyle 5 kişi falan değil, belki 200 kişi. Ve iki bölüm halinde birinde latin müzikleri diğerinde jazz çalıyor... Önce latin müzikleri çalana gittik. Nihan ve Ayla eve gitmek istediler. Onların eğlence anlayışını anlamıyorum doğrusu... Onları gönderdik yurda, biz başladık Nesli ile dans etmeye... Önce latin dansları... Orda çok kalmadık, jazz çalan bölüme geçtik. Başta uyum sağlayamıyorduk ama sonra çok güzel dans etmeye başladık birlikte. Herkes de bizi lezbiyen sandı, komikti.

Evet, dün gece böyle güzeldi işte... Bugünden iki katı eğlence bekliyorum... Sadece iki eksik var içimde... Aksel'im ve Gooça'm...

Just 5 days...

19 Temmuz 2009 Pazar

Pet Society

Evet, bu şapşal facebook oyununu seviyorum. Ama çok şirin değil mi yani? hatta bir örnek için aksel bey ile benim petlerimizin fotoğrafını koyuyorum:

17 Temmuz 2009 Cuma

Just...

13 days...

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Arctic Fox

Geçenlerde Aksel bana hangi hayvan olduğumu sordu. Buna verecek bir cevabım yoktu. Hiç düşünmemiştim bunu. Bir süre istedim ondan ve hangi hayvan olduğumu düşünmeye başladım. Beyaz bir şey olmak istiyordum, bunu biliyordum. Önce Albatros olsam dedim. Albatros bana hep görkemli gelen bir hayvandır. Ama bir şeyler eksikti. Bu yüzden düşünmeye devam ettim. Ve en sonunda, dün gece hayvanımı buldum: Kutup Tilkisi!

Nightmare

Dün gece en kötü rüyalarımdan birini gördüm. Uyandım ve ağlamaya başladım...

Bilmiyorum daha önce bahsettim mi? Anneannem benim her şeyimdir. Dünyada kimseyi onun kadar sevemem. Dün gece rüyamda üç nesil birlikteydik. Ben ''Bohemian Rhapsody'' söylemeye başlıyordum.

''No escape from reality
Open your eyes
Look up to the skies and see''

Sonra anneannem de benimle söylemeye başlıyordu...

''Goodbye everybody-I've got to go
Gotta leave you all behind and face the truth
Mama ooo (any way the wind blows)
I don't want to die''

Sonra ben ağlamaya başlıyordum. Anneannem bana sarılıyordu. Sonra o da ağlamaya başladı. Beraber sarılıp öylece ağladık. Sonra çekti kendini, gözlerimin içine baktı ve şöyle dedi:

''Ağlama kızım. Bu normal bir şey biliyorsun... Kendi ayakların üstünde durmak zorundasın...''

Bana veda etti ve rüya bitti...

14 Temmuz 2009 Salı

Huzursuz Hande

İçimde nedenini bilmediğim bir huzursuzluk var. Aslında birkaç tahminim var; ama hiçbiri tamamen açıklamaya yetmiyor. neler mi olabilir huzursuzluğumun sebebi? Birincisi; bıktım burdan! Artık evime dönmek istiyorum. Aksel'in kollarına kendimi atmak istiyorum. Ona hep söylediğim gibi iş çıkışında elimde onun için yaptığım tempura ile beklemek istiyorum. İkincisi daha biyolojik bir neden. Tahmin edilebileceği üzere regl... Üçüncüsü ise ikinciye biraz bağlı bir neden. Günlerdir ağrıdan dolayı odamdan pek çıkmadım. Sanırım içerde biraz bunalmış olabilirim...

Ama hiçbiri içimdeki huzursuzluğu tam olarak açıklamıyor. Sanki bir şeylerden korkuyor gibiyim. Bir şeylerin gerçek olmasından. Kafamda kurduğum şeylerin gerçek olmasından... Hey! Sanırım bir şeylere ulaşıyorum...

İçimdeki korkunun neye olduğunu bulamıyorum. Nedir bu içimdeki endişe? Mutluluğumun bozulmasından bu kadar mı korkuyorum? Sanki elimde tuttuğum her şey camdanmış ve en ufak bir darbede hepsi kırılabilirmiş gibi geliyor. Korkuyorum, nedensizce korkuyorum...

Sanırım şu an bildiğim tek bir şey var: sevgilimin kollarında olmak istediğim... Nedir beni korkutan bilmiyorum. Ama biliyorum ki; onu çok seviyorum.

(Bu da en içten yazdığım yazıdır.)

iyi geceler...

7 Temmuz 2009 Salı

The Darkness and the Blue Blossom

There is a tiny light in my room
The darkness let it bloom
A blue blossom shows its face
And the creepy darkness says:
''We've let you live,
Be our slave in that case.
Or we will sent you back
And all will turn to black.
Decide! Decide! Decide! Decide!
And be by our side!
Forget about the hope you'll give
Think about what you'll receive!
Decide! Decide! Decide! Decide!
We know you'll choose the right!''

And the Blue Blossom answered
With a face has never feared
''Thank you for let me be
But i'll refuse it sadly
If you sent me to abyss
I'll fill it with peace
And i will find a way to live
I don't care about what you'll give
I'll carry the light to darkness
And save it from blindness!''

The Blue Blossom slowly disappeared
But it existed for the ones who trusted...

Sanırım çok fazla Tim Burton filmi izliyorum...