Eğer okuyan biri varsa sözüm ona: Bunlar benim bilinçaltımda gelen yazılar. Benim dışımda insanların da anlaması biraz zor. Hatta çoğu zaman ben bile anlamıyorum. :) İsteyen okusun, anlamaya çalışsın.
Aslında ne yazacağımı bilmiyorum tam olarak. Sadece yazmak istiyorum işte. Kendi kabuğumu yeniden örüyorum bugünlerde. Muhtaç mıyım, güçlü mü bilmiyorum. Olgunum diyorum kendi kendime; ama aslında ben bir çocuk olmak istiyorum. Bir çocuk gibi istediğimi yaptığımda yine o diğer kişilik geliyor karşıma. Susuyorum. Gülümsüyorum sonra. ''Daha ne kadar yaşatacaksın o küçük kızı?'' diye soruyorum kendime. Küçük kızın ise gözleri hep yaşlı. Çünkü sadece çocukken yapabilirmiş bunu. Küçük bir kızken varmış ağlamaya izni. Artık yok... Küçük kız özgür kalmak istemiş; büyük olan izin vermemiş. Masal böyle süregelmiş. Bir gün kaçmış küçük kız kapalı tutulduğu odadan. Koşmuş koşmuş, sonra kaybolmuş. Koşmak güzelmiş özgürce ama doğru olmayan bir şeyler varmış. Sonra büyük kız gelmiş yanına. ''Bu gece keyfini çıkar demiş özgürlüğün; yarın sabah geri döneceksin odana.'' Küçük kız istemeye istemeye kabul etmiş. Biliyormuş çünkü doğru olanın bu olduğunu. Ne de olsa özgürlük demek, yaralanmayı göze almak demekmiş. Dayanamazmış ki küçük kızın ipek teni dikenlere. Korkmuş küçük kız. İşte bu yüzden kabul etmiş anlaşmayı. Koşmuş durmuş küçük kız gün doğana kadar. Sonra karanlık odasına geri dönme vakti gelmiş. Küçük kız arkasına özlemle bakmış. Uzun bir zaman göremeyecekmiş bu çiçekleri. Elveda demek istemiş çiçeklere, diyememiş. Tıkanmış işte boğazına bir şeyler. Girmiş odasına, olmuş büyük bir kız. Dışarıda ise büyük kız hüzünlüymüş. Kapatmak istemiyormuş küçüğünü bu odaya. Ama bu onu korumak içinmiş. Ne de olsa o daha kırmızı yanaklarıyla küçük bir kızmış. Büyük kız küçüğüne bakmış. Ne kadar narin, ne kadar da renkliymiş. Ama büyük kız da huzurluymuş. Çünkü küçüğünü çıkarması gereken zamanı biliyormuş. Bekliyormuş küçüğüne kavuşacağı zamanı. Gülümsemiş kendi kendine. ''Gün geldiğinde her şey çok güzel olacak'' demiş. Biliyormuş çünkü; o gün geldiğinde hayal ile gerçek bir olacak, küçük ile büyük kavuşacakmış.
23 Eylül 2010 Perşembe
Bilinçaltında Gezintiler 1
Gönderen Empyrean zaman: 13:16 0 yorum
Etiketler: Bilinçaltında Gezintiler
19 Eylül 2010 Pazar
Bölüm 1: Yolculuğun Başlangıcı
Yaşadığı evrene bir türlü sığamayan Empyrean kendi yalnızlığı içerisinde bir evren yarattı. Kendi iç denizinde yolculuk eden bir kozmik denizciydi o. İçindeki siyah boşlukta renk renk gezegenlere sahipti. Uzaklardan seyrediyordu onları. Muhteşem bir görüntüydü gördüğü; ancak bir şeylerin eksik olduğunu biliyordu. Ne de olsa bir boşluğun içinde sıralanmıştı bu hayat pırıltıları. O gün kararını vermişti Empyrean. Artık bu kozmik denizci uzaktan bakmayacaktı; tek tek ziyaret edecekti gezegenlerini. Kendisini tanımasının tek yolu buydu. Zorlu bir yolculuktu bu; ama o yine de gerçekleştirecekti bunu. Gerçek dünyayı kapatacak; kendi iç dünyasını açacaktı. Kapı aralanmıştı artık, geri dönüş yoktu. Böyle başlamıştı işte onun yolculuğu.
Gönderen Empyrean zaman: 13:19 0 yorum
Etiketler: Empyrean the Cosmic Sailor
10 Eylül 2010 Cuma
Korkular
Hayatım boyunca hep korkak bir insan oldum ben. Hayattan korkularım vardı, stres sorunum vardı. Karanlıktan bile korkmuşumdur hep. Evden dışarı çıkmaktan bile korkarım çoğu zaman; istediğim an geri dönemem diye. Ve bu günlerde daha cesur hissediyorum kendimi. Daha yorgunum ama daha dirençliyim sanki. Mesela şu an karanlıkta oturup yazıyorum bunları. Tabi ki zifiri karanlıkta oturamam; ancak bir laptop ışığında karanlıkta oturmak bile büyük bir başarı benim için. Yarın otobüsle yolculuğa çıkıyorum mesela. Bununla birlikte yorgun da hissediyorum kendimi. Çoğu zaman bir mide bulantısı eşlik ediyor yorgunluğuma. Bazen öyle yorgun oluyorum ki tek yapmak istediğim yatağımda yatıp hayaller kurmak oluyor. Beni gerçekten tanıyanlar bilir; hayallerimle yaşarım ben. Bu günlerde daha sık yapıyorum bunu işte. Oturuyorum; geçmişimi, geleceğimi, bugünümü düşünüyorum. Olması imkansız hayaller kuruyorum. Bunların içine uzay bile girebilir. Sonra gülüyorum kendime. Kendim de biliyorum çünkü asla gerçek olamayacaklarını. Yine de iyi hissettiriyor hayal kurmak.
Çok farklı bir konuya atlıyorum şimdi. Bunları çok okuyan kişi olmadığını düşündüğümden yazmaktan çekinmiyorum. Yani özel şeyler değil de, daha çok kendi kendime konuşuyormuşum gibi. Vücuduma anlam veremiyorum bugünlerde. İstanbul'a dönünce bir doktora gideceğim. Böyle ellerimin üzerinde damarlar çıktı mesela. Ki normalde kan aldırırken saatlerce damarı aranan bir insanımdır. Damarlarım incedir ve görünmezler. Sonra kollarıma kan oturmaya başladı durduk yerde. Çok küçükler tabi ki; noktadan biraz halliceler. Ama endişe etmiyor değilim. İnsanın durduk yere bir yerlerine kan oturmaz ki canım. İyi olan birkaç kilo almayı başardım. Ayrılık sonrası 45 kiloya kadar düşmüştüm. (Evet, üzüldüğümde kilo veririm) Ki 168 boyum olduğunu düşünürsek 45 kilo aşırı zayıflık oluyordu. Baya kemiklerim sayılıyordu yani. Ama şimdi 3 kilo aldım 48 oldum. Sevindirici tabi ki. Hedef: 50 :)
Bu arada sanrımsı garip şeylerim yine başladı. Ama bu sefer eğleniyorum aslında. Geçen gün mesela zombi gördüm yolda. Sonra saçmalama dedim kendi kendime, gitti :D Yaklaşık bir 5 dakika öncesinde bir ceset görmüştüm (trafik kazası) bunun etkisi olduğunu düşünüyorum.
İşte bedensel aksaklıklarım da olsa, olmayan şeyler de görsem, yorgun da olsam, kafası karışık da olsam, aşırı zayıf da olsam, hala korkularım da olsa; huzurlu hissediyorum kendimi. Çünkü hayallerim var benim. En kötü şeylerin bile neşeli bir müzik eşliğinde iyiye döndüğü hayaller. Müzikaller gibi yani... ''In a musical, nothing dreadful ever happens. '' (Dancer in the Dark)
2 Eylül 2010 Perşembe
V.I.T.R.I.O.L.V.M
First step: Visita Interiora Terrae Rectificando Invenies Occultum Lapidem Veram Medicinam